Toplu Kurtarma
Benim için aydınlanmanın temsilcisi olan birini hatırlıyorum. Benimle aynı yüksek öğrenim kurumunda okumuştu ve benden birkaç sınıf küçüktü.
Bir keresinde, çalıştığı şirkete danışmanlık yaparken, şehrin bir yerinde yürüyorduk. Aniden, bir metal çarpışmasının yüksek sesi ve bir aracın gıcırdayarak durması bizi ürküttü. Döndüğümüzde ağır bir aracın küçük bir arabaya çarptığını ve hızla uzaklaştığını gördük. Küçük araba hala daireler çizerek dönüyordu. Ben kısmen şoktan, kısmen de korkudan yere çakılmıştım, ancak bu genç çocuk küçük arabaya doğru fırladı ve çarpan arabanın içindekileri hemen dışarı çıkarmamız gerektiğini, aksi takdirde aracın çarpma sonucu alev alabileceğini haykırdı.
O çağrının gücü öyle büyüktü ki koşarak onu takip ettim. Yüce Tanrı'nın lütfuyla, arabanın kapısını açıp içerideki iki kişiyi de dışarı çıkarabildik. Sürücü en çok etkilenen kişiydi -- şoktaydı, kanıyordu ama hayattaydı. Onu araçtan çekip çıkardık, oturttuk, ona su verdik ve çocuk ambulans gelene kadar yarasını mendiliyle kapattı.
O zamana kadar bu tür bir "kurtarma" çabasının parçası olmamıştım ve %100 eminim ki, o gün tek başıma olsaydım, sadece durup sempatiyle bakardım ve o genç adamın önderliğinde yaptığım türden hiçbir şey yapmazdım.
Bunu onunla hiç paylaşmadım ama o benim aydınlanma aracım ve yardıma muhtaç ya da acı çeken birine, özellikle de kamusal alanda yardım etmekten korktuğum (ya da tereddüt ettiğim) her an, onun eylemini zihnimde yeniden yaşarım.
"Aşk ne yapardı?" Bu sözü, ayrılıklarımızdan ziyade, birbirimizle olan bağlantılarımıza odaklanmama yardımcı olan vazgeçilmez mantram haline getirdim.